var mı bişeyler

şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ağustos 2023 Perşembe

insanlardan biri miyim?

selamun aleyküm,

sevgili okurlarım son zamanlarda ismet özel'in istiklal marşı derneğinde haftalık olarak yazdığı yazılara sardım, her gün üç beş altı tanesini okuyorum. hatta utanmadan okuduğum yerlerin altını çizip notlar alıyorum. bazı okuduğum şeyler o kadar güzel ki onları şiir zannediyor, ulan! adamın düz yazısı bile şiir diye kendi kendime konuşuyorum. geçenlerde okuduğum bir yazının son bölümü beni mest etti ve dur dedim bunu şiirmişçesine alt alta yazmayı deneyeyim bakalım ne olacak? utanmadan denedim ve ortaya şöyle bir şey çıktı, ben de neticeyi siz değerli okurlarımla ve ismet özel severlerle paylaşmak istedim.
yorumlarınızı ve hislerinizi merak ediyorum.
buyurunuz.

--------------------------





















uydurmak uyduramamak*


insanlardan biri miyim?
bu sual şiir yazma kararı aldığım zaman beni yaktı
üzerimdeki yanık kokusu her tanıştığım kimse ile aramızdaki mesafenin sebebi oldu
yıllar içinde yanımda, yanı başımda bir yanık daha bulmak tek hedefim oldu
kimsede suç aramıyorum
netice onu bulamayışıma vardı

tuhaflık bende miydi, başkalarında mı?
felekten bir gece çalmak değilse bile
dünyadan bir şeyler elde etmek için
herkesin işlediği hataya bir mazaret bulabilirdim
niçin hiç kimsenin aklına benim de bir mazaretim olabileceği gelmiyordu?
aslına bakarsanız geliyordu, geldiğini biliyordum
taşların yerine oturmasına engel olan neydi?
taşlar olduğu, taşların bir yeri olduğu ve her taşın yerine oturması gerektiği fikrini
nereden çıkardım?



*ismet özel, uydurmak uyduramamak,
istiklal marşı derneği, 14 haziran 2023


11 Ağustos 2020 Salı

fırtına öncesi ve sonrasında sensizlikle ilgili bazı malumatlar









        


"bir yerlerde bir delikanlı var akciğerlerini yiyen"
-tristan tzara                                                                                                                                           
selamlar ve aleykümler sizinle olsun güzel insanlar
yazıya böyle uzun ve alengirli bir başlık koymamın tek nedeninin dikkat çekmek olduğunu, yazıyı bi yerde paylaşırken açıklama kısmına bu başlığı yazarak; kitapçıya gidip sadece kapağından ya da adından etkilenerek kitap alan, sayısı hiç de azımsanmayacak kadar fazla olan o güzel insanları hedeflediğimi utanmadan belirtmek isterim
ayrıca yazı başlığının birazdan ve hemen bu satırların altında yazdığım şeylerle neredeyse hiç alakasız olduğunu da sözlerime eklemek isterim
teşekkürler

gerçi bilmiyorum, siz de yazılan şeylerin mutlaka yazıya verilen başlıkla alakalı olması gerektiğini söyleyen; yazmak gibi uçsuz bucaksızlığıyla ve sınırları darmaduman edişiyle yedi düvele nam salan bu güzide eylemi belirli kalıplara sığdırmaya çalışan hatta ve hatta kalıplara sığdırmaya çalışırken yine bazı kalıplara göre kalıplara sıkıştıran o adını dahi anmak istemediğim ve kim oldukları hakkında herhangi bir fikrimin dahi olmadığı halde kendilerine herhangi bir kalıba uymadan sayıp döktüğüm o bir takım herhangi insanlar topluluğu sempatizanlarından mısınız?
hayır hayır sanmam
sanmak istemem
sanmak bile istemem
sana bilemem
hatta biraz daha abartarak, sanabilmirem

eğer öyle olmuş olsaydınız tam da şu an okuduğunuz, "okuduğunuz" kelimesine kadar bile gelemeden buradan gitmiş olurdunuz.
gittiğinizin farkına varacak birileri varsa gitmek güzel bir eylemdir ben de sizi giderken sırtınıza vurarak destekleyebilir çeşitli gaza getirici söylemlerde ve söylevlerde bulunabilirim. buna karşılık kalmakla ilgili bir güzelleme yapmak niyetimiz de yoktur. ister gider ister kalırsınız gidenin arkasından ağlayıp gelenin önünde davul zurna çaldırmayacağız. 
bu saatten sonra artık giden gidecek ve kalan sağlarla bizim olmaları ve yahut gitmeleri için oturup güzelce konuşacağız ya da hiç konuşmadan dadaloğlu'ndan icazet alarak kalan sağların bizim olduğu hükmünü vereceğiz. hükme uymayanları ise en ağır bir biçimde cezalandırıp onları serbest bırakacak ve gitmelerine izin vereceğiz.
çünkü bir insanı serbest bırakmak ona verilecek en büyük cezalardan biridir.
-bunu latince bir deyişmiş gibi okursanız daha etkili olacaktır-
ünlü filozof doğuş'un da dediği gibi,
"gidene dur diyemem giden gider zaten
sevene sevme demem seven sever zaten"

neyse asıl mevzumuza gelelim!
asıl mevzumuz mu vardı ki diyen olursa mevzu çıkarabilirim. sadece mevzu çıkarmak deyimi hoşuma gittiğinden
çok saçma ama bazen sadece ismi güzel diye bir hastalığa veya rahatsızlığa tutulmak istemek gibi.
mesela bir keresinde adı ve söylencesi güzel olduğu için astigmat olmak istemiştim
güzel bir kelime diye derdest olmak istediğim de olmuştu
insanoğlu işte ağzından çıkanın ne olduğunu, nelere mal olacağını nereye gideceğini kimin koynuna saklanacağını kimin göynüne saplanacağını hesap etmiyor etse zaten pek az ya da hiç konuşurdu. ve eminim hiç konuşamasaydı herkesle çok iyi anlaşırdı. çünkü konuşmazsanız herkesle çok iyi anlaşırsınız. 
hayat bu.

beylik laflar ediyorum
seviyorum beylik lafları, belki de bir beyliğim olmadığı içindir bilmiyorum. bilmiyorum demek hoşuma gidiyor..
bir saniye
(burada, okuduğu şeyi öylesine okuyup geçmeyen, okumuş olduğu metnin içinde geçen mübalağalı. edebi sanatlardan bolca faydalanılarak kotarılmış bazen sadece altı çizilsin diye yazılan cümleleri, geçerlilik ve tutarlılık yönünden irdeleyen ve okuduktan sonra, "hmm dur bakalım sen şimdiii" demekle kalmayıp kendi kendisileriyle konuşurken, "yani o zaman bir şey elde olmadığında daha mı çok sevilir?"sorusunu aklına getiren pek kıymetdeğer okuyucular için işime gelmese de bir açıklama ve yeni bir paragraf başı yapmak elzemli bir gereklilik gibi görünse de.. bu açıklamayı yaparak okuyucuyu yönlendirmek veya akıl veriyormuş gibi görünmek de istemiyorum.
hatta yoruldum bu açıklamayı yaparken yukarda yazdıklarımı tekrar dönüp okumak bile istemiyorum
ee keyfiyet bu

nerede kalmıştık..
.beylik lafları seviyorum..
anadolu selçuklu devleti yıkıldıktan sonra fırsattan istifade anadolu'da kurulan üç kağıtçı bir beyliğim varmış gibi hissettiriyor. beyliğimin adı, hasaroğulları olsun istiyorum. sürekli savaşlara katılıp yine sürekli yenildikleri halde enteresan bir şekilde yıkılmayan ve tarihçilere her yazdıkları kitapta yeni bir yenilgiyle kendilerinden bahsettirmeyi başaran garip bir beylik.
kurucusunun adı santiago. -evet evet yanlış okumadınız bildiğiniz santiago- coğrafi keşifler henüz gerçekleşmemiş kalyonlu gemiler açık denizlere ulaşıp sömürge imparatorlukları kurmamışken henüz avrupadan amerikaya değil de güney amerika'dan diğer kıtaları keşfetmek için yola çıkıp okyanusta yıllarca sürüklenerek yıllar sonra akdenize ve oradan da anadolu'ya gelen bir adam iskenderun taraflarından kıyıya çıkıp daha sonra bir beyin hizmetine girmiş sonra beyin kızını gitar çalarak kandırıp evlenmiş. üstüne kızın soyadının almış olmuş sana, "santiago hasar" santiago ve zevcesinin nur topu gibi oğulları olmuş çocuklar büyüyünce beyliğin adına "hasaroğulları" demeye başlamışlar yani beyliğin ismini kurucusu değil oğulları koyuyor. -hayırlı evlatlarmış allah onlardan razı olsun-
neyse hayal kurmayalım şimdi asıl meseleye gelelim yani asıl meselenin asıl meselesine
her asıl meselenin de içindeki  sırlı asıl meseleye..

son günlerde içinde bolca "sevgilim" geçen şu vasat şiirlerden yazmak istiyorum
şöyle diyorum kendime,
-kurşun kalemi ısırıp tavanın sağ üst köşesine bakarak mühim şeyler düşünüyormuş pozları keserken- her dörtlükte en az iki tane sevgilim olmalı diyorum
içinde ne kadar "sevgilim" ve "sevmek"li kelime geçerse
o kadar çok seviyorsunuz gibi bir şey anlamına gelir diye düşünüyorum sevgilim
yani yazılı olmayan bir kural sevgilim sen bilmezsin uyduruyorum
ah! ne kadar da sevgilim
"ah"ı da unutmayalım
imkanımız ve sevgilim yeterli derdimiz varsa içinde mutlak üç beş "ah" da ekleyelim
acı çektiğimizi sık sık sevgilim ünlemlerle desteklememiz gerekir
çünkü ünlem acının küçük kardeşidir sevgilim 
bu gizli bir bilgidir sevgilim ağzımdan kaçtı kankilerine anlatma sevgilim
bir kelimeyi sevgilim onun isteği dışında fazlaca tekrar etmek 
o kelimeyi değersizleştirmek ve sevgilim sıradanlaştırmak ve anlamsızlaştırmak
için sevgilim müthiş bir yöntemdir
seev gi lim
bu şiirimi abartılı jest ve mimiklerle volkan konak okusun sevgilim isterdim
en büyük hayalim sevgilim bu


13 Eylül 2019 Cuma

yazmadığım bazı şeyler









"bütün dünya benim olsa gitmez gamım nedendir bu
ezelden gam turabıyla yoğrulmuş bedendir bu"
                                       
                                                                     -vehbi


                                                                                     
selamun aleyküm

buraya gelip bir şeyler yazdığıma göre iyi değilim demektir. çünkü bizler genelde iyi olmadığımız zaman yazarız.

-reklam videosu-
merhaba arkadaşlar kanalıma hoşgeldiniz eğer yazının burasına kadar geldiyseniz beğenip -reklamı atla- abone olmayı unutma ihtimalinize karşı bu bölüm bir uyarı mahiyeti taşımaktadır. teşekkürler
-reklam sonu-

2019 yılının eylül ayında olduğumuz söyleniyor miladi takvimle aram pek yok hicri takvimden hoşlanıyorum daha samimi geliyor oraya göre 1441 yılındayız 1441 yılında olmak bana iyi geliyor. 600 sene filan daha yaşayacakmışım gibi hissediyorum. bilmiyorum

bildiğiniz üzre eylül ayındayız hüzün ve romantizmin birlikte harmanlanıp amiyane tabirle piç edildiği bir ay. bu ayın sonlarına doğru artık bol bol, yere dökülmüş yapraklar ve cama sıçrayan yağmur damlaları temalı fotoğraflar göreceğimizi tahmin etmek pek zor değil hatta garanti bile verebilirim ama ne gerek var zaten çoğu şey daha sonrasında garanti kapsamına girmediği için, dediğim şey de olmadığında garanti için bana gelirseniz sizi, "ee bu kullanıcı hatası yazıyı yanlış yorumlayıp kafanıza göre kullanmışsınız" diye azarlayıp gerekirse tartaklayıp garanti kapsamına girmediğini söyleyeceğime garanti verebilirim.
teşekkürler

boş lafları seviyorum dolu olan lafları duyduğumda onların dolu olduğunu anlamamı kolaylaştırıyor
-diğer boş lafları atlıyorum-
esasında ve aslına bakacak olursanız
yazacak bir şeyim yok. buraya kadar okuduğunuz her şey yazacak bir şeyimin olmamasının yazısı aslında yazmak çok enteresan bir şey yazacak bir şeyinizin olmamasını yazmak da yazacak bir şeylerin olmasına dalalet ediyor
adeta garibal bir enfeksiyon
çoğenteresant

yazamayacak şeylerim bu seferlik bu kadar
şimdi daha önce uyuyamadığım uykuları düşünüp uyumaya çalışacağım
hatta şimdi uyuyup üçyüz sene sonra uyanmak ve bakkala gidince verdiğim paranın antika değerinde olduğunun anlaşılmasını ve ardından define kaçakçılığı suçundan hapis yatmak ve hapiste baş kahramanı gastronomi profesörü olmayan prof. it erol'un pek de kimsenin ilgisini çekmeyen hayatını kaleme almak istiyorum. hayırlısı bakalım
inşallah dua saatime gelmemiştir allahım beni affet sen affetmelerin en birincisisin.

büyük laflar etmek küçük bir adam olduğum için hoşuma gidiyor.
altında kalınca küçük lafların ne kadar kıymetli susmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bana hatırlatıyor
tamam neyse iki gün sonra uyansam da olur
hatta uyusam uyanmasam ve uyanmadığımın farkında olmasam da olabilir
neden olmasındı

neyse uyuyanları rahatsız etmeyelim
her şeye rağmen gülmeyin bazen ağlayın
bazen de içinize atın ince hastalığa tutulursunız belki de içinizde bişeyler biter
rastgele



resim: köksalplt

19 Haziran 2019 Çarşamba

kafam yanımda değil









selamunaleykümaleykümselam

merhabalar uzun zamandır yoktum.
sırf uzun zamandır yoktum demek için uzun zaman bir şey yazmıyorum. çok havalı.
uzun zamandır yoktum
yıllardan 2019  ve aylardan haziran olduğunu söylersem sanırım yanılmış olmam
havaların çok sıcak olması kiraz mevsiminin geçmesi ve okulların kapandığını hesaba katarak böyle bir tahminde bulunduğum için başta ekim olmak üzere tüm aylardan özür diliyorum.
özür dilemek beni özgür hissettiriyor
sadece kelime benzerliğinden.
ay yıl ve günlerle aramız yok
pazartesi sendromum yok
gece sela okununca ertesi günün cuma olduğunu anlıyorum
en son takvime baktığımda mayıs ayının 21'i gösterdiğini samimiyetle söyleyebilirim
samimiyetle söyledim deyince insanlar samimi zannediyor

kafam yanımda değil kusura bakmayın
ağırlık yapıyor diye çoğu zaman yanıma almıyorum
lazım olursa ki çok fazla lazım olmuyor
en yakınımda kim varsa onu salık veriyorum
bakın bakın diyorum bunun kafası daha iyi çalışıyor ona sorun o yapar valla bak o halleder!
nidalarıyla insanları savuşturuyorum
"savuşturmak" sen ne güzel bir eylemimizsin
 en güzel teşekkürler senin olsun

haber vermeden ortadan kaybolmayı severim
arandığında haber alınamayan biri olmak hoşuma gidiyor
ortadan kaybolmamın kimse için bir anlamının olmadığının farkında olmak hoşuma gitmiyor
kimseyi meraklandırmayacak kadar serkeş bir hayat yaşıyor olmam haber vermeden ortadan kaybolmanın cezbediciliğine bir miktar zarar verse de cezbettiği kadarını seviyoruz
azla yetinmeyi sizden öğrenecek değiliz
(cezb: kendine doğru çekme)
gerçekten bu kelime bizi kendine doğru çekiyor
cezbe bizi cezbediyor.
mahvettin bizi

hiç de üzülmeyin
mahvola mahvola insan daha iyi mahvolmayı öğreniyor
hiç üzülmeyin insan bir şekilde yaş(atıl)ıyor
ölmeyince yaşayor zannediliyorsunuz
bir şekilde oluyor-olduruluyor
bir şekilde ölüyor ve öldürülünüyor
bunların hepsi de aynı şeydir hiç üzülmeyin
yalnız ben olurlara pek olur gözle bakmıyorum
olmazlar daha samimi diyorum
hatta bunla ilgili bir aforizma bile uydurdum;
"olurlar genelde olmaz ama olmazların olduğu olurların olmasından daha fazlaca görülmüştür"
fena: olmadı

son zamanlarda
insanların çoğu insan değildir.
tezim üzerinde çalışıyorum ve bu konuda
iddialıyım
-iddialı olmak üzerine iddialı değilim
iddia kelimesi güzel bir kelime değil-
kusura bakmak isteyen bakmaklarda özgürdür ama
çoğumuzun insan taklidi yaptığını düşünüyorum
üstelik bazılarımızın taklit yeteneğinin yavanlığı da üç beş kilometre öteden belli oluyor
inşallah yanılıyorumdur
yanılmak haklı çıkmaktan daha çok hoşuma gider
tüm samimiyetimle söylüyorum ve tüm samimiyetimle sövüyorum

sözlerime son verirkene
son olarak şunu söyleyemek isterim ki
"tüm samimiyetimle söylüyorum" diyen bir insan muhtemelen ve çok kuvvetli bir ihtimalle
tüm samimiyetiyle söylemiyordur
söylese duramazdı
duramazdınız
duramazlardı
duramazdık
duramaz

bu arada "son olarak şunu söylemek istiyorum" minvalinde birşeyler diyen birinin söylediği şey son olarak söylediği şey değildir.
teşekkürler
minval sen ne minnoş bir kelimemizsin
teşekkürler
tereddütle kalın.

sana da teşekkürler







6 Ağustos 2018 Pazartesi

bütün bunlardan banane


"günler, aylar, yıllar çok çabuk geçiyor" demek bana artık çok boş bir lafmış gibi gelmeye başladı. ki zaten boş bir laf.
geçen yıllar, günler, saatler; müthiş bir kararlılık, konsantrasyon ve görev bilinciyle taviz vermeden en iyi yaptıkları şeyi yaparak geçip gitmeye devam ediyor.
geçmeyen günler ise kendi içinde yediye ayrı      lıyor

bir örnek vermek gerekirse ki veririz
bildiğiniz üzre; cuma ve ertesi ile pazar ve tesi
salıçarşamb ve perş
bu yedi gün de üşenmeyip kendi içinde 24'e ayrılmayı uygun görmüşler
24 ün her biri de, "madem onlar ayrılıyor bizim ne eksiğimiz var" deyü kendi içlerinde 60'a ayrı lıvermişler.
başka bir rivayet her 60'ın, "herkesler ayrılıyor biz birleşelim kardeşlerim"deyip 1'le birleşmeyi tercih ettiğini söylese de biz akademik sosyolojik ve birkaçtanedahaolojik arkadaşımızla beraber, "bu mesnetsiz bir iddia, bize belgelerle gelin belgelerle! diyerek savuşturuyor, belgelerle gelenlerin ise belgelerini okumuyor ve gerekli gördüğümüz taktirde iddia sahiplerini tartaklıyoruz.
-tartaklamak kelimesi hoşumuza gittiği için-

mesnetsiz iddia demişken
en sevdiğim iddia türüdür kendileri çünkü çürütmesi kolay olur. ve hemen hemen herkesin mesnetsiz bir iddiası mutlaka vardır. çünkü bol keseden atmayı, ahkam kesmeyi, büyük konuşmayı ve beylik laflar etmeyi çok severizdir. -mesel a, bu cümle bile mesnetsiz bir iddiadır ve bu tezimin yazılı kanıtıdır.- bir insanda bu özelliklerden biri bile varsa onunla biraz muhabbet ettikten sonra en az bir mesnetsiz iddia ortaya atacaktır hem de bu iddianın mesnetsiz olduğunu sonradan fark edecek kadar gözleri belermiş olarak.
isterseniz sayın
-demedi.
demeyin.

şimdi buraya kadar yazdığım iki paragrafta ortaya birsürü iddia atttığıma dair bahse girerim
bunun bir iddia olmadığını düşünenlerle de bahse girerim
bundan sonra hiçbir zaman iddia etmeyeceğime de bahse girerim
iddialı olmadığım konusunda iddialıyım
bahse girelim

büyük konuşmamak üzerine büyük sözler söyledim
iyi veya kötü güzel veya çirkin hiç mühimi yok
sadece karar vermeye karar verdim
ilk verdiğim karar, karar vermek oldu
sürekli kendimle ilgili konuştuğumu ve kendimi anlattığımı düşünmeye başladığımdan beri...
cümlenin sonunu getiremiyorum

bu arada küçük eti cinle büyük eti cinin tatları aynı değil. büyük daha güzel küçükte malzemeden çalmışlar.

16 Mayıs 2018 Çarşamba

ben ne dediğimi biliyo muyum




öncelikle,
yazdıklarımla kafamdakiler arasında en az bağı kurarak bir araya getirmeye çalıştığım,
sözü fazla uzatmamak isterken uzattığımın tamamen farkında olarak;
kendi özgür irade
istek ve arzuları
heva ve hevesleri
amaç ve gayeleri
meyil ve talepleri
murad ve emelleri
dışında
cebren ve hileyle bir araya getirdiğim bu kelimelerden
ayrı ayrı özür diliyorum.
lütfen söyleyin beni affetsinler.
affedilmeyi severim

takdir edersiniz ki affetmek affedilmekten zordur.
yine takdir edersiniz ki bu sözün öyle aforizmalık bir tarafı da yoktur.
üstelik ben bunu latince falan da söylememişimdir
derler ki, "quidquid latine dictum sit, altum viditur."
latince ne derseniz deyin söylenen söz kulağa derin/güzel gelir.
değişik geldiği kesin
lakin derin mi güzel mi orasını isteyen tartışır
isteyen alır cebine koyar lazım olur deyü
latince bilmeyenler burdan sonra okumayı bırakabilsinler
özgürlüğe önem vermesini iyi biliriz
örneğin, cezaevleri kapatılsın
hapishaneler açık kalabilir

bazen
hapishaneye düşersem oradan yazar olarak çıkacağımı düşünüyorum
düzeltiyorum
oradan bir kitap yazarak çıkacağımı düşünüyorum
düzeltiyorum2
oradan kısa bir kitap yazarak çıkacağımı düşünüyorum
her kitap yazan yazar değildir bildiğiniz üzere
ama her kitabı bir yazar yazar
p is q = kitap yazan herkes yazar değildir ama bütün kitapları yazan bir yazar vardır
ve tabi ki göklerden gelen bir karar vardır
evet bu konu hakkında ciddiyim -kitap konusunda-
ama işleyeceğim suç hakkında kararsızım
tekliflere açım
tekliflere açığım
tekliflere aşığım
ve kararsızım
yaz kızım, karar: sızım

şimdi en zor yere gelmenin yine yazılanlara bir son eklemenin yani bir sonuca bağlanması gerektiği yanılgısıyla yüzleşmenin, yani hayatları boyunca yanıldığını bile düşünmeyenlerin mecburiyetten hayatına devam edenleri yargılamasına benzedi bu
neyse
anlatamadım


5 Mart 2018 Pazartesi

rivayet


Brian J. Rennell 

keşke bir yerden ısırsaydı gözlerim seni
burnu akmazdı o zaman yalnızlığımın
belki sağımı solumla karıştırdığım günler de
sana bakarken aklıma gelmezdi

saat dokuzu sensiz geçerken hiç unutmam
mevsimlerden palamut
aylardan hava çok sıcak
günlerden cuma
kulaklarım yolunu gözlüyor
bir hayır arıyorum bu işte
-çalıyor-
dilimde tüyü bitmemiş şarkılar
iklim tropik
sen geçince sokaklar
hakim bitki örtüsü saçların
bir rivayete göre de
sen gel diye göçmüş bu topraklardan
keltler, ilirler ve traklar

bana muson demiyor yağmur
yol akıcı
durmazdan geliyorum
gözlerim kokunu ayırt ediyor
bir tütün daha sarıyorum
-ya da-
bir tütüne daha sarılıyorum yokluğunda
bütün çakmaklar kibrit oluyor.



[bu şiir "vertigo fanzin, 1. sayısında yayınlanmıştır]

25 Ocak 2018 Perşembe

çok saçma






normal gördüğüklerim
çoğusuyl
                a normal
doğru bildiklerim hep   e 
yanlış bildiklerimi       ğ
bilmiyormuşum           r
                                       i

mantıklıymış gibi şeyler saçma
saçma görünen şeyler
na saçma
bir kelimeyi sürekli tekrar etmek
duyu arsızlaşma
imiş

yaşadığıklarım pek rüya
rüyalarım pek yaşam
yaş 28
yolun epeyi imiş

dertlerim nimet
çoğu nimet bana dert
üzüldüklerim niye?
niye
sevinçlerim üzgün?





15 Ocak 2018 Pazartesi

tedaviyi redettim


                  
                                                         lake towada - kawase hasui, 1927                                                                                             



geçen dün doktora gittim. 
anlat dedi doktor. ondan alacağım varmış gibi karşısında dikildiğimi görünce, sanki vereceği varmış gibi.
hemen döküldüm niagara şelalesi gibi.
eski bir ev gördüğüm zaman istemsizce durup seyrettiğimi, ekseriyetle fotoğraflarını çektiğimi hatta fotoğraflarını çektiğim yetmezmiş gibi fotoğraflara hazırından efektler giydirip siber alemlerde altına #home #architecture #oldhouse #historicalbuilding gibi heştekler yazdığımı, bunları sanal sosyal meydanlarda paylaşımladığımı söyledim.

doktor şöyle bir baktı.. sonra böyle bir baktı, verecekli birinden beklenmeyecek eminlikte bir ses tonu ile;

sizde eskiye ve eski evlere karşı bir zaaf ve saplantı
geçmişe övgü
eski yapılara sevgi
toplu konutlara sövgü
gökdelenlere yergi
çarpık kentleşmeye alerji
ve
göçebeliğe muhabbet sendromu var
dedi.

bu ne kadar uzun bir sendrom ve neçe bir marazdır ayrıca bütün bunların ev fotoğrafı çekmekle ne alakası var doktor dedim. teşhisi beğenmeyen bir hasta olarak biraz asabi bir ses tonuyla.
bütün bunların sadece ev fotoğrafı çekmekle ilgisi var dedi.
peki bunun tedavisi var mı varsa nedir dedim
doktor ayağa kalktı yanıma yaklaştı elini omzuma koyup gözlerini gözlerimin hizasına getirmek için dizlerini büktü ve
gözlüklerinin üzerinden bakarak şöyle dedi,
en büyük tedavi iyileşmemektir.



4 Ocak 2018 Perşembe

dayanılır dayanılmazlık




















hala bir şeyler görüyor
duyuyor olmanın dayanılır dayanılmazlığı
kırmızı ve mavi arasında anlamsız bir gerginlik
insanın içi gidiyor ve geçiyor
olmasının çok nadir akla gelmesi torpilliliği
yani mecaz değil giden 
ve geçen iç
bildiğin hem
ta kendisi

bol bol su için telkinleri
güneşle aramızda -yazın olması manidar- bir alıp verememezlik
el yıkarken araya giren el
boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan hakkını alacak olmasının
beyin nöronlarını tedirgin edişi
gözleri kan çanağına benzeten o boksör edebiyatçı
nerede nakavt
gören duyan bildirim göndersin
telefonlar akıllı
akıllar telefon
gps bize yol göster
yeni sekmelerden pencerelerden
vesairelerden


25 Ekim 2017 Çarşamba

beni konuşturmayın

























uzak kelimesi yakın sözcüğünü daha iyi anlayalım diye var
iddiasında iddialıyım
yoksa kimsenin uzakla işi olacağını sanmamakla beraber
aynı evde kalıyorum
çoraplarını ayağından çıkarınca
çorap kendi başına
yani
ayakları üzerinde durabiliyor

özelliği kazanmış
dereceye bile girmiş sözüm ona 
'içinde ayak olmadan ayakta durabilen çoraplar yarışmasında'
kesinlikle yüksek bir puandır

hesapla pek işim olmaz beni de sevmez
ama kitapla ortak bazı girişimlerimizin olduğu

su götürmez bir gerçektir
zaten gerçeğin gerçekten gerçek olması
onun suyla bi yerden başka bir yere taşınamamasından rahatlıkla
anlaşılabilir


susmayın allah aşkına susmayın 

konuşuyoruz ayağına sürekli kendimizden bahsedelim
hem konuşurak daha fazla anlaşamama ihtimalimizi iyice kuvvetlendirebiliriz

neyse beni konuşturmayın

her şey zıttıyla kaim mi derler ne

duymadıysanız hiç duymamış gibi yapabilme hakkı sizde saklı kalabilir 
ya da duyup kulağınızın rastgele bir tanesiyle anlaşarak duymamışlığa verebilir
özgürlüğüne sahipsiniz
her ne kadar özgürlüğe "sahip olmak"
özgürlüğün kendisine yapılan bir tut(uklu)saklama olsa da -üç nokta-
bana sorarsanız ki sormamanızı temenni ederim
özgürlüğe sahip olmayalım derim
şayet özgürlüğe özgürlüğünü verebilirsek
gerçekten özgür olabiliriz diye düşünmekten kendimi
alamıyorum
gerçekten özgür olunca ne olacaksa

ya da hiç duymayın
ki bu dünya üzerindeki 'en zor şeydir'lerden biridir
hiç duymamak hiç konuşmamak için en ideal yöntemmiş üstelik
bilim insanları elbette bunu (kanıksayıp) kanıtlasın
-bilim adamı demediğim için feminister bunu beğenip paylaşabilir-

başladığım işi bitirmeme tezi yazmaktayım

                                         -son birkaç yıldır-
ke lime leri bö yle paramp arça etme khoşu magidiy or
laf olsun torba ana avrat sövsün yüzümüze
şöyle ağız dolusu
bize sövenlere saygılıyız
bizde onlara sövdüğümüzde ses çıkarmadıkları sürece
unutmadan
övgü dolu eleştirilere açığız
teşekkürler
nedametle kalın.

8 Temmuz 2014 Salı

boş laflar üzerine












ben bi ara şiiryazardım.
bir gün, yazdıklarımla yazılanların üstüne bir şeyler ekleyemediğim gibi yazılan şeylerin de bir kopyasını çekiyormuş hissine kapıldım. bu hissiyat beni bir süre sonra ikna etti. bir türlü kelimelerle aramı yapamadım.
baktım ki olmuyor, olacağı yok. bir daha baktım belki fikri değişir diye: yok. olmayacak dedim bu iş efendi gibi gibi olay yerinden uzaklaştım.


bi süre yaşlılara tütün sarma işine girdim. -epey de dua aldım- babamın yanında ocakçılık, antep yöresinde aylaklık yaptım. geceleri eve dönerken kendime ayırdığım kaçak tütünden de bi güzel yaktım -lakin, ona da başlayamadım.- hazırlanmak istemediğm bir sınava hazırlanıp umduğumu yine bulamadım.

maşallah dediğim üç gün yaşamadı.

çok gemi batırdım ve üstelik karadaydım

bildiğim yanıldığıma yetmiyor. sanırım

büyük bir ah aldım


şimdi, word belgeleri arasında kaderine terk edilmiş birkaç yarım yamalak öykü, üç beş tane de bitmeyen şiir sahibiyim. hala istanbul'da aşıklık yapıyorum. yaşlandığıma inanmayarak yaşlanıyorum. uykum gelince değil de gelsin diye yatağa girip iki saat yuvarlanırım.

arada aklıma küçükken nenemin -rahmetli- söğüt dalını kesip bize düdük yaptığı zamandan kalma on saniyelik bir video. -düşük kalite-

ibrikten avucuna döktüğü suyu elini yukarı kaldırarak dirseğine kadar dökerek aldığı abdest. -720p- ve cenazesinin arkasından mezarlığa koşarken beni tutup mezarlığa yollamayan hiç tanımadığım teyze gelir.

hep altı
yedi yaşındayım.

18 Mayıs 2014 Pazar

beş artı bir





















susarsın ve
susmanın 5+1 şiddetinde sesi vardır
söylersin anlatılmaz
söylersen de anlaşılmaz
ama susarsan her şeyi
tane tane anlatmış olursun

tecrübelerime göre susmak

yalan söylememek için de en ideal yöntemdir
mesela yalan söyleyenlerin yüzde doksandokuzu bunu
konuşarak yapmışlar
gümüşe de yalancı altın der atalar
yine haklılar 

ben güzel susarım,
kulaklarım bundan hoşlanır
bıkmıştır duymak istemediği şeyleri de  duymaktan kulaklarım
-buraya istesem sonu "kul haklarım"la biten bi dize yazardım-
gözümü kapaklarından dolayı kıskanır
işaret parmaklarım kulaklarımın kapağıdır
ve kulak
insanın en söz geçiremediği organıdır

24 Ocak 2013 Perşembe

natürel yarim





kalbim uçan balon
aklım plastik top olur natürel yâri görünce
seviyorum hakim bey
iki yüz elli sene yatarım hapiste
tek suçlu ben olmalıyım bu gezegende
natürel yâri sevdimsesan marino’ya kaleci olayım
eğer yalan söyledimse

gönül söz dinlemiyor, dimağ ile sözleşince
ronaldo ile messi'yi kim tutar ki birleşince
ofsayt taktiği boş, yârin gözleri forvetse
sen best anlarsın george el at şu işe

yörüngesi kayar dünyanın
natürel yâr ekseni etrafında dönünce
"uzaklarda bir yerde türküler söyleniyor duyuyorum.." dönence
meridyenler birbirine yaklaşıyor
yâr yanıma gelince

saat farklarına aldırma sev(m)iyorsan söyle
istersen greenwich de buluşalım
saat istediğini istediğin geçe
beklerim ben
kutuplar eriyip, afrika semizleyinceye
ama iyi bak sen, kontrol et yine de
büyük ihtimalle temassızlık var kalbinde.

8 Ocak 2013 Salı

b'ademcik

eğer bademciğiniz şişmişse sabah kalktığınızda
ve ilaç kullanmadıysanız sonrasında
boğazınıza dolu bir kül tablası dökülmüş gibiyse
ve tükrüğünüz geçmeden gırtlağınızdan
önce bademciklerden izin alıyorsa
ve utanmadan şişmeye devam ediyorsa
ilaç kullanmamaya devam etmişsiniz demektir.
-devam edin-

ayrıca hiç düşündünüz mü?
niye bademciktir bademciğin adı -ben düşünmedim-
zaten insan düşünmez hiçbir şeyi,
ağrımadan bir yeri
adem elmasına yakın olduğundan olabilir mi hocam?

o zaman ben de ademcik niye değil derim
mesela
b'adem elması da olabilirdi değil mi?
ama bademcik olmuş -şişmeden önce-
şiştikten sonra cik takısı düşer
buraları bıraktık
kuru yemişçilere ve latinlere

boğazlı kazak giymek de çözüm değildir genelde
çünkü bademcik zaten mikrobu kapmış
olduğundan, daha sonra önlem almak boşuna
ayrıca mikroplar sıcakta daha çabuk ürerler
bırakın boğazınız açık kalsın ;
-savaş gemileri hariç-

8 Temmuz 2012 Pazar

evet, mayısın son haftasıydı

-genel kanaat-
“Hava o gün çok sıcak."tı
-özel kanaat-
Çok soğuktu da
Güneş vardı ama belli ki başka işleri de vardı
Takvimler mayısın son haftasını gösteriyormuş
Takvimsizlikten her hangi bir ay görmem mümkün değildi.
Onun da beni görmek istediğini sanmıyordum
-takvimlerle aramız hep bozuktu-  
Evet, Mayısın son haftasıydı.
 “Okulun bitmesine de iki hafta kaldı. Nasıl geçti lan dört yıl?”
Muhabbetlerinden anlıyordum
Evet, Mayısın son haftasıydı.
Aynı zamanda Ekim’in sonlarıydı da.
Edirne’nin kendi halkının da dediği gibi
Havasına ve kızına güven olmaz”dı.
Olmuyordu da. -yani havasına-

Ayların bir suçu yoktu zannımca
Deyimlerin, mevsimlerin ve Edirne’nin kızlarının da    
Dörde bölerken mevsimleri
On ikiye bölerken ayları
Yılları üç yüz altmış beş güne
Günleri yirmi dört saate
Saati altmış dakikaya
Dakikayı altmış saniyeye
Saniyeleri saliselere
Ayırdığımız için
Biz suçluyduk çokça
Ne kadar da seviyorduk bölüp parçalamayı
Elimize geçen ne varsa parampar’çalıyorduk
Yutamıyorduk
Unuttuğumuz bir şey vardı
Bölüşmüyorduk.

23 Haziran 2012 Cumartesi

yücel yazı yaz




















Başım seni ağrıyor
En kılcal damarlar deri(n)den fırlayacak gibi
Sen geçiyorsun içinden
Sen de olsan duramazdın yerimde
İçimden sen görünsen

Kirpik kaşa tutunuyor
Bir an bile kaçırmamak için, güzelliğinden
Göz bebeklerim sarhoş, seni gördüğünden
uykum sana dalıyor
ellerinden tut, rüyalarına girerken

Harfler koşar adım
Aceleyle damağı öpüyor diller
Yelkenliyi itecek gibi sıcak nefesin
Dudağından damlıyor, balı kıskandıran sözler

Cümle olmak bütün alfabetik dilekler
Şiirler seni okutur, çizgiler sende birleşir
Ve
Seni yazmak için
Okuduğum bütün Ali ve Ayşeli fişler

nor: : bu şiyir adı yok dergisinde yayınlanmıştır.


14 Mart 2012 Çarşamba

laf-ı güzaf -dört-


matbaa icat olundu, katiplik bozuldu
seferberlik ilan edildi iç organlarımda
harb çıktı
duy(g)ularıma el konuldu
gözlerindi bütün suçlu
ve ellerin
gönüllü haciz memuru

kamu kuruluşlarına ilan dağıttım
meşru olsun istedim
esnaf ve sanatkarlar arasında
gönlüm tapulu
bakanlar kurulu kararıyla ayırdılar bizi
suçlu hakimler ve bakanlar
yüksek kurulu

11 Mart 2012 Pazar

yar'a açık

























damlaya damlaya göl oldu acılarım
hiç üşenmem, mutlulukları tez zamanda acılarım
solmasın-ı- istemem mütemadiyen sularım
çok tatlıydı ağladıkça tuzlandı sularım
daha fazla dayanamadı göle bıraktığım tatlı su balıklarım
nerede tuzlu su görsem hemen balıklarım

deli gibiyim, kafamı çok vurdum sanırım
gözlerinden oldu hep ince hastalıklarım
derdi dermanı bir açtığın yaralarım
ben hiç anlatmadım
sen hiç sormadın