var mı bişeyler

15 Nisan 2013 Pazartesi

serbest düşüş



sağ elimde aklıma ve aklımda kalan şeyleri
ya da aklımda kalmayacaklarından emin olduklarımı yazdığım
x bir bankanın eşantiyon olarak dayıma 
dayımın da, "al sen seversin" diye bana verdiği gri bir defter
içinde sadece başlığı yazılmış şiirler
içinde şiirleri yazılmış başlıksız, diğer lüzumsuz vızıltı ve zırvalamalar ve
bağımsızlığını ilan edememiş ya da bazı sayfalarda özerkliğini ilan etmiş harf toplulukları
sol elimde kuru yemişçiden aldığım antep fıstıklar
fıstık kabuklarının yere düştükten sonra çıkardığı sesler -elimde değil-
yere düştüğünde ne kadar iyi ses çıkarırsa fıstığın o kadar kaliteli ve iyi kavrulmuş olduğunu belli eder
düşüncesi zihnimde
yürüyüşüme değişik bir hava falan katmadığı halde yokuştan iniyorum
nereye gideceğimi bilmeden yürümek istemekle birlikte yürüyoruz
                                                                      
yokuş aşağı adım atmadan, yer çekimi veya arş itimi kanunun bana
benim de ayaklarıma verdiğim yetkiye dayanarak dünyaya düşüyorum
-gines rekorlar kitabına dünyanın en serbest düşüşünü yapan adam olarak giremememin tek nedeni başvuru yapmaya üşenmiş olmam.-
o sırada serbest serbest düşerken, bir alt sokağa giren amca oğlunu gördüm tesadüf bu ya!
- muzo değil mi lan o dedim?
+ evet evet diye cevap verdim soruma
kendi kendime soru sorup istediğim cevapları vermeyi severim
muzo! dedim duymadı. ikinci sefer lan muzoo! dedim
iki "o" harfi ekledim üstüne hem de bir ünlem yuh dedim yani yuh dil bilgisi kitabı mı fırlatalım illa ki kafana nasıl duymuyorsun
gayet de öyle güzel güzel duymuyor adam

aksak olmasına aksak bir o kadar da kilolu olmasına rağmen yılan gibi kıvrılıyor kerata
fırından ekmek alıp dönen çocuk ekmeğin buharından beni
ben de ekmeğin kokusundan onu görmeden yanımdan geçiyor
yirmi yirmi beş adım daha düştükten sonra muzo'nun döndüğü sokağa girdim
ben o sokağa dönünce muhtemelen o da bir sonraki sokaktan sola dönmüştü
buraları iyi bilirdim atımın oynak yeriydi
ben bir sonraki sokaktan sola dönünce o da yine sağa dönmüş olmalıydı
ben bir sonraki sağa dönmüş olsaydım
o da muhtemelen bi yerlere dönecek diye en sonunda düşmeyi bıraktım
sanki hoşgör mahallesi bir labirent olmuştu ben de labirentin içinde muzo'yu arayan fare
ulan dedim muzo ulan muzo
çocukken de söz duymaz dinlemezdin sen
az mı dayak yedin
yememen gereken dayakları göğsünde az mı yumuşattın muzo
ah ulan muzo
çocukluğumuzu hatırladım o dayak yerken dayak yemediğim için kendime kızdım
kızarken eve yaklaştım
hayatımın genelinde yaptığım gibi düz devam ederken..
neyse ulan neyse dedim kes traşı zaten aynı eve gidiyoruz diye yine kendime kızdım 
yokuş artık bitmiş sayılmalıydı
üstüm başım yıldız tozu meteor parçacıkları olduğu halde
herhangi bir karşılama töreniyle karşılanmayacak olmamı bilmenin rahatlığıyla
mahallenin girişine doğru düşüşümü tamamladım
o sırada istemsizce "siz benim neden düştüğümü nerden bileceksiniz"
türküsünü söylemeye başlamış olduğumu kapıya yaklaşınca farkettim
türkü söylerken sokakta kimselerin olmaması onlar için büyük bir şanstı 

deniz seviyesinden iki metre aşağıdaki yağmur yağdığında sürekli su basan
bizim eski, muzo'ların yeni evine doğru son kısa metrajlı düşüşümü de gerçekleştirip kapıya vurdum
-kimo dedi muzo
ulan dedim ulan muzo
o göbekle dünyanın en uzun serbest düşüşünü yaptığın yetmezmiş gibi deniz seviyesinden iki metre aşağıdaki eve ondan önce girdiğin amca oğlunum dedim
muzo "siktir lan" diyerek kapıyı açtı
kabul etmeliyim senkronize bir açılıştı, bir nevi karşılama gibiydi
siktir lan dediği an yüz yüze gelmiştik
sövme lan yavşak dedim
bir metre ve iki merdiven daha düşerek içeriye girdim


devam etmeyecek.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder