var mı bişeyler

13 Eylül 2019 Cuma

yazmadığım bazı şeyler









"bütün dünya benim olsa gitmez gamım nedendir bu
ezelden gam turabıyla yoğrulmuş bedendir bu"
                                       
                                                                     -vehbi


                                                                                     
selamun aleyküm

buraya gelip bir şeyler yazdığıma göre iyi değilim demektir. çünkü bizler genelde iyi olmadığımız zaman yazarız.

-reklam videosu-
merhaba arkadaşlar kanalıma hoşgeldiniz eğer yazının burasına kadar geldiyseniz beğenip -reklamı atla- abone olmayı unutma ihtimalinize karşı bu bölüm bir uyarı mahiyeti taşımaktadır. teşekkürler
-reklam sonu-

2019 yılının eylül ayında olduğumuz söyleniyor miladi takvimle aram pek yok hicri takvimden hoşlanıyorum daha samimi geliyor oraya göre 1441 yılındayız 1441 yılında olmak bana iyi geliyor. 600 sene filan daha yaşayacakmışım gibi hissediyorum. bilmiyorum

bildiğiniz üzre eylül ayındayız hüzün ve romantizmin birlikte harmanlanıp amiyane tabirle piç edildiği bir ay. bu ayın sonlarına doğru artık bol bol, yere dökülmüş yapraklar ve cama sıçrayan yağmur damlaları temalı fotoğraflar göreceğimizi tahmin etmek pek zor değil hatta garanti bile verebilirim ama ne gerek var zaten çoğu şey daha sonrasında garanti kapsamına girmediği için, dediğim şey de olmadığında garanti için bana gelirseniz sizi, "ee bu kullanıcı hatası yazıyı yanlış yorumlayıp kafanıza göre kullanmışsınız" diye azarlayıp gerekirse tartaklayıp garanti kapsamına girmediğini söyleyeceğime garanti verebilirim.
teşekkürler

boş lafları seviyorum dolu olan lafları duyduğumda onların dolu olduğunu anlamamı kolaylaştırıyor
-diğer boş lafları atlıyorum-
esasında ve aslına bakacak olursanız
yazacak bir şeyim yok. buraya kadar okuduğunuz her şey yazacak bir şeyimin olmamasının yazısı aslında yazmak çok enteresan bir şey yazacak bir şeyinizin olmamasını yazmak da yazacak bir şeylerin olmasına dalalet ediyor
adeta garibal bir enfeksiyon
çoğenteresant

yazamayacak şeylerim bu seferlik bu kadar
şimdi daha önce uyuyamadığım uykuları düşünüp uyumaya çalışacağım
hatta şimdi uyuyup üçyüz sene sonra uyanmak ve bakkala gidince verdiğim paranın antika değerinde olduğunun anlaşılmasını ve ardından define kaçakçılığı suçundan hapis yatmak ve hapiste baş kahramanı gastronomi profesörü olmayan prof. it erol'un pek de kimsenin ilgisini çekmeyen hayatını kaleme almak istiyorum. hayırlısı bakalım
inşallah dua saatime gelmemiştir allahım beni affet sen affetmelerin en birincisisin.

büyük laflar etmek küçük bir adam olduğum için hoşuma gidiyor.
altında kalınca küçük lafların ne kadar kıymetli susmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bana hatırlatıyor
tamam neyse iki gün sonra uyansam da olur
hatta uyusam uyanmasam ve uyanmadığımın farkında olmasam da olabilir
neden olmasındı

neyse uyuyanları rahatsız etmeyelim
her şeye rağmen gülmeyin bazen ağlayın
bazen de içinize atın ince hastalığa tutulursunız belki de içinizde bişeyler biter
rastgele



resim: köksalplt

19 Haziran 2019 Çarşamba

kafam yanımda değil









selamunaleykümaleykümselam

merhabalar uzun zamandır yoktum.
sırf uzun zamandır yoktum demek için uzun zaman bir şey yazmıyorum. çok havalı.
uzun zamandır yoktum
yıllardan 2019  ve aylardan haziran olduğunu söylersem sanırım yanılmış olmam
havaların çok sıcak olması kiraz mevsiminin geçmesi ve okulların kapandığını hesaba katarak böyle bir tahminde bulunduğum için başta ekim olmak üzere tüm aylardan özür diliyorum.
özür dilemek beni özgür hissettiriyor
sadece kelime benzerliğinden.
ay yıl ve günlerle aramız yok
pazartesi sendromum yok
gece sela okununca ertesi günün cuma olduğunu anlıyorum
en son takvime baktığımda mayıs ayının 21'i gösterdiğini samimiyetle söyleyebilirim
samimiyetle söyledim deyince insanlar samimi zannediyor

kafam yanımda değil kusura bakmayın
ağırlık yapıyor diye çoğu zaman yanıma almıyorum
lazım olursa ki çok fazla lazım olmuyor
en yakınımda kim varsa onu salık veriyorum
bakın bakın diyorum bunun kafası daha iyi çalışıyor ona sorun o yapar valla bak o halleder!
nidalarıyla insanları savuşturuyorum
"savuşturmak" sen ne güzel bir eylemimizsin
 en güzel teşekkürler senin olsun

haber vermeden ortadan kaybolmayı severim
arandığında haber alınamayan biri olmak hoşuma gidiyor
ortadan kaybolmamın kimse için bir anlamının olmadığının farkında olmak hoşuma gitmiyor
kimseyi meraklandırmayacak kadar serkeş bir hayat yaşıyor olmam haber vermeden ortadan kaybolmanın cezbediciliğine bir miktar zarar verse de cezbettiği kadarını seviyoruz
azla yetinmeyi sizden öğrenecek değiliz
(cezb: kendine doğru çekme)
gerçekten bu kelime bizi kendine doğru çekiyor
cezbe bizi cezbediyor.
mahvettin bizi

hiç de üzülmeyin
mahvola mahvola insan daha iyi mahvolmayı öğreniyor
hiç üzülmeyin insan bir şekilde yaş(atıl)ıyor
ölmeyince yaşayor zannediliyorsunuz
bir şekilde oluyor-olduruluyor
bir şekilde ölüyor ve öldürülünüyor
bunların hepsi de aynı şeydir hiç üzülmeyin
yalnız ben olurlara pek olur gözle bakmıyorum
olmazlar daha samimi diyorum
hatta bunla ilgili bir aforizma bile uydurdum;
"olurlar genelde olmaz ama olmazların olduğu olurların olmasından daha fazlaca görülmüştür"
fena: olmadı

son zamanlarda
insanların çoğu insan değildir.
tezim üzerinde çalışıyorum ve bu konuda
iddialıyım
-iddialı olmak üzerine iddialı değilim
iddia kelimesi güzel bir kelime değil-
kusura bakmak isteyen bakmaklarda özgürdür ama
çoğumuzun insan taklidi yaptığını düşünüyorum
üstelik bazılarımızın taklit yeteneğinin yavanlığı da üç beş kilometre öteden belli oluyor
inşallah yanılıyorumdur
yanılmak haklı çıkmaktan daha çok hoşuma gider
tüm samimiyetimle söylüyorum ve tüm samimiyetimle sövüyorum

sözlerime son verirkene
son olarak şunu söyleyemek isterim ki
"tüm samimiyetimle söylüyorum" diyen bir insan muhtemelen ve çok kuvvetli bir ihtimalle
tüm samimiyetiyle söylemiyordur
söylese duramazdı
duramazdınız
duramazlardı
duramazdık
duramaz

bu arada "son olarak şunu söylemek istiyorum" minvalinde birşeyler diyen birinin söylediği şey son olarak söylediği şey değildir.
teşekkürler
minval sen ne minnoş bir kelimemizsin
teşekkürler
tereddütle kalın.

sana da teşekkürler







22 Şubat 2019 Cuma

atarsa 89

















"bize ihanet edenler, ihanetlerinden ötürü bizi asla affetmezler."



22 şubat 2019 malatya, akçadağ 7. ana jet üssü.

akşam sekiz sabah sekiz nöbetindeyim. nöbet dediysem bölüğün koridorundaki masada oturup, telefona bakıp, uyuyan askerleri bekliyorum -ara sıra uyuklayarak- dışarda halk arasında it öldüren diye tabir edilen bir soğuk var içerdeyse beni öldürmeyen bir ayaz. akşamlar uzun geceler kısa, günlerin süresi burda en az bir hafta. inanmayanlar en yakınındaki askerlik yapan birine sorabilir sormak da bedava.

bir şeylerden yakınacak yaşı çoktan geçtiğimi düşünüyorum sanki biraz önce soğuktan yakınmamışım gibi. şikayet etmesem de hikayet ettim ki taptuk emre hazretlerine göre bu da şikayettir. bir şeylerden yanarak yakınmayı öğreniyor insan ya da bir şeylerden yakınarak yeni bir yanmaya davetiye çıkarıyor.. diye saçma sapan bir tespit yapma hakkımı ma'al esef saklı tutamıyorum ve biraz üzgünüm.

tuşlu ve akılsız bir telefon kullanıyorum aranmak ve aramak dışında en fazla mesaj atabilecek kadar akıllı. sosyal medyadan ve sözde sosyal olan çoğu şeyden izole bir şekilde verilen emirlere yüksek oranda "emredersiniz komutanım" diyerek şafak sayıyorum. -atarsa 89 olması lazım- kitap okumak ve düşünmek için bolca vaktim var ben düşünme kısmını genelde atlamaya çalışıyorum. çünkü düşündükçe konu konuyu açıyor. konu konuyu açtıkça da, insan zihnini kumanda edemeyen ve söz geçiremeyen bir varlık olduğu için ortaya istenmeyen düşünceler çıkabiliyor. takdir edersiniz ki istenmeyen düşünceler oldukça can sıkıcıdır. insan çeyrek yüzyıldan beş sene daha fazla yaşayınca düşüneceği şeyler için harcadığı vakte ister istemez dikkat ediyor. ben de kendime bu fırsatı vermemek için kütüphanede bulduğum kitapları gözünün yaşına bakmadan hunharca  ve bu yaştan sonra ne işime yarayacak diye düşünmeden; okudukça okuduğum şeylerin bana bir şey katmadığını ve bir şeylerin hep eksik olduğunun farkında olarak, okumaya devam ediyorum.

1998 doğumlu çocuklarla askerlik yapıyorum. yaşımı göstermediğimi söyleyerek bana "ihtiyar" diyorlar. ben de yaşımı göstermediğimi söyledikleri için "ihtiyar" demeleri hoşuma gidiyormuş gibi yapıyorum. otuz yaşında olmak ne demek bilmiyorum -ağustos'un 15'ine daha çok var- tıpkı on yedi yaşındayken on yedi yaşında olmanın ve yirmi iki yaşındayken yirmi iki yaşında olmanın ne demek olduğunu bilmediğim gibi. veya ölmenin ne demek olduğunu ölmeden bilemeyeceğim gibi. hatta yaşamanın ne demek olduğunu yaşarken bilememek gibi. vs vs örnekleri çoğaltma işini size bırakıyorum teşekkürler.

-örnek boşluğu-

askerlik yapanların askerlikle ilgili, "askere gitmeden anlamazsın" sözlerini askerlik yapmadan önce, "anlaşılmayacak ne var la abartmayın anasını satayım" gibi beylik sözlerle savuştururdum. artık söylediklerine katılmaktan kendimi alamıyorum. askerlik gerçekten insanı ütopik ve distopik bir romanın içindeymiş gibi hissettiriyor. ben sevdim hoşuma gitti yani. gönül isterdi ki komando filan olup kertenkele yiyeydik ama kısmet hizmet bölüğü gece çavuşluğuymuş.

insan asker olunca ara ara garip şeylere hüzünleniyor ya da hüzünlenecek yer arıyoruz bilmiyorum. normal hayatta walking dead izlerken gözleri dolan birinin burda yanık sesli bir diyarbakırlı'nın söylediği türküyle hüzün promilinin zirve yapması takdir edersiniz ki çok doğaldır. mesela geçen gün hüzünlenecek bişey bulamayınca cahit zarifoğlu'nun, "artık kırlarda çiçekler bensiz açacak" sözünü hatırlayıp bir tütün yaktım. pişman değilim ya da pişmanım, pişman olmadığım şeyler için.

daha önce dediğim gibi burda bir gün dışardaki bir hafta. zaman hızlı geçerse iki gün filan eder. şikayetçi değilim. zaten burda zamanın geçmemesi dediğimiz şey, her gün saat beşte kalkıp günden maksimum verim almak. kim ne yaparsa yapsın ne yaşarsak yaşayalım zamanın durdurulamama gibi bir özelliği var. bazen içimizden de geçse bir şekilde geçiyor. en iyi yaptığı şey de geçmektir.
anladığım kadarıyla zamanın geçmemesi de geçmesi kadar beni korkutuyor. nasıl bir halet-i ruhiye içinde olduğumu değerli psikolog arkadaşlarıma bırakıyorum. hürmetler.

şafak 89 filan olması lazım atarsa veya atmazsa keyfi bilir umrumda değil.

insanlar rahat uyuysun diye filan değil değişiklk olsum diye bedelli yapmayıp askere geldim pişman değilim bi daha olursa bi daha yaparım. ama yine de rahat uyuyun iki saatte bir nöbetçileri yenileriyle değiştiriyoruz.

6 Ağustos 2018 Pazartesi

bütün bunlardan banane


"günler, aylar, yıllar çok çabuk geçiyor" demek bana artık çok boş bir lafmış gibi gelmeye başladı. ki zaten boş bir laf.
geçen yıllar, günler, saatler; müthiş bir kararlılık, konsantrasyon ve görev bilinciyle taviz vermeden en iyi yaptıkları şeyi yaparak geçip gitmeye devam ediyor.
geçmeyen günler ise kendi içinde yediye ayrı      lıyor

bir örnek vermek gerekirse ki veririz
bildiğiniz üzre; cuma ve ertesi ile pazar ve tesi
salıçarşamb ve perş
bu yedi gün de üşenmeyip kendi içinde 24'e ayrılmayı uygun görmüşler
24 ün her biri de, "madem onlar ayrılıyor bizim ne eksiğimiz var" deyü kendi içlerinde 60'a ayrı lıvermişler.
başka bir rivayet her 60'ın, "herkesler ayrılıyor biz birleşelim kardeşlerim"deyip 1'le birleşmeyi tercih ettiğini söylese de biz akademik sosyolojik ve birkaçtanedahaolojik arkadaşımızla beraber, "bu mesnetsiz bir iddia, bize belgelerle gelin belgelerle! diyerek savuşturuyor, belgelerle gelenlerin ise belgelerini okumuyor ve gerekli gördüğümüz taktirde iddia sahiplerini tartaklıyoruz.
-tartaklamak kelimesi hoşumuza gittiği için-

mesnetsiz iddia demişken
en sevdiğim iddia türüdür kendileri çünkü çürütmesi kolay olur. ve hemen hemen herkesin mesnetsiz bir iddiası mutlaka vardır. çünkü bol keseden atmayı, ahkam kesmeyi, büyük konuşmayı ve beylik laflar etmeyi çok severizdir. -mesel a, bu cümle bile mesnetsiz bir iddiadır ve bu tezimin yazılı kanıtıdır.- bir insanda bu özelliklerden biri bile varsa onunla biraz muhabbet ettikten sonra en az bir mesnetsiz iddia ortaya atacaktır hem de bu iddianın mesnetsiz olduğunu sonradan fark edecek kadar gözleri belermiş olarak.
isterseniz sayın
-demedi.
demeyin.

şimdi buraya kadar yazdığım iki paragrafta ortaya birsürü iddia atttığıma dair bahse girerim
bunun bir iddia olmadığını düşünenlerle de bahse girerim
bundan sonra hiçbir zaman iddia etmeyeceğime de bahse girerim
iddialı olmadığım konusunda iddialıyım
bahse girelim

büyük konuşmamak üzerine büyük sözler söyledim
iyi veya kötü güzel veya çirkin hiç mühimi yok
sadece karar vermeye karar verdim
ilk verdiğim karar, karar vermek oldu
sürekli kendimle ilgili konuştuğumu ve kendimi anlattığımı düşünmeye başladığımdan beri...
cümlenin sonunu getiremiyorum

bu arada küçük eti cinle büyük eti cinin tatları aynı değil. büyük daha güzel küçükte malzemeden çalmışlar.

12 Temmuz 2018 Perşembe

fazla serotonin var mı



sürekli ne işime yarayacağını bilmediğim bir şeyler öğreniyorum.
bir şeyler öğrendikçe de "ne kadar öğrenilecek şey varmış" demesini ve ne kadar bir şeyler bilmediğimi öğreniyorum.
bilmiyorum.
bilmiyorum demek güvende hissettiriyor.
bilmiyorum derken bilmediğimin ne olduğunu da genelde bilmiyorum.
bilmediğiniz şeyin ne olduğunu bilmemenin ne kadar bilinmez bir şey olduğunu bilemezsiniz.
bilmiyorum.
herhangibirfikrimdeyok
herhangi bir fikrimin olmaması etrafımdaki insanlara güven veriyor.
bildiğimi zannettiğim çoğu şey bildiğim gibi değil. muhtemelen bilmediğim gibi de değil.
velhasıl kelam ve hülasa bütün bunlar bir yana ben artık bir şey öğrenmek istemiyorum. bana yeni bir şey söylemeyin.
bilmemek lütuftur'muş gibi geliyor. bilmek ağır yük diyorum
üstelik ben daha kendi cesedimi taşıyamıyorum

bilmiyorum demesini de bilmiyorum
bilmiyorum dediğiniz zaman bütün soruların cevabını bulmuş oluyorsunuz.
ama bilmiyorum demek teşekkür ederim demekle aynı zorlukta olduğu için ekseriyetle nefsime ağır geliyor. nefsime ağır gelen şeyler canımı sıkıyor
canım sıkılırsa suratsız bir insan olurum
ve bir şeye canımın sıkıldığı üç kilometre öteden anlaşılır
anamın tabiriyle, yüzüm yer yırtar
yüzümden geldiğince canımı sıkmamaya çalışırsam arkadaşlarım bana gamsız ve vurdumduymaz derler sonra da keşke biz de senin gibi gamsız ve vurdumduymaz olabilseydik derler
ben de inanmam
neyse canım sıkılırsa
canım sıkılır
can sıkıntısını çok abartırsam da kendime şöyle derim,
"lan haline şükret şükret sen ne şerefsiz bir adamsın sen de dert mi gördün başına bundan daha kötü şeyler gelebilirdi" diyerek başıma gelebilecek kötü şeyleri hayal ederim bu sırada aklıma son durak 1-2-3-4-5-6 filmlerinden bazı sahneler ve 18+ şiddet /korku içeren bazı videolar, görseller ve gif'ler gelir bütün bunların ardından halime şükrederim. -şükretmek ne kadar da zormuş meğer-

her neyse can sıkıntısı bulaşıcıdır.
size canınızı sıkmamanızı salık verirdim ama öyle bi dünya yok
ayarlayın bişeyler




https://www.youtube.com/watch?v=doUkwL39zCA