var mı bişeyler

11 Nisan 2016 Pazartesi

kırmızı pazartesi






“santiago nasar, kendi düşüncesine göre, kapalı yerdeki çiçeklerin kokusunun ölümle yakın bir ilişkisi olduğunu sık sık söylerdi.”


öncelikle;
zaman içerisinde aklımda, zihnimde -ve ne yazık ki gönlümde- neredeyse kalmayan, üzerine su dökülmüş ve sönmek üzere olan bir köze benzeyen yazma isteğinin üstüne bir miktar çalı çırpı ve kömür atıp yansın diye tüm nefesiyle üflediği yetmezmiş gibi elindeki kitapla yellemeye devam ettiği için rahmetli gabriel garcia marquez’e burdan teşekkürlerimi iletiyorum. hikayeden etkilenip bu yazıyı ve aşağıdaki şiyir’i yazmama vesile olan da bizzat kendisidir. -alkışlar falan gelecek-


kırmızı

santiago nasar öldüğünde mahalleden sevdiğim bir abim ölmüş gibi üzüldüm, hatta son sayfayı okurken üzülmeyi biraz abartıp gözlerime hakim olamadığım da rivayetler arasındadır. -oraya fazla girmiyoruz- bugünkü halimi görse bence nasar da üzülür, elini omzuma koyup, "üzülme be her şey olacağına varır. zaten bu sadece bir kitap burada geçen kişiler ve kurumlardan çoğu hayal ürünü." derdi. ben de "umarım öyledir." derdim.
kimmiş bu nasar? kimin nesiymiş biraz anlatayım.

gabriel garcia marquez'in okuduğum ilk romanı olan kırmızı pazartesi'nin bahtsız kahramanının adı santiago. nasar isminden de babasının kuzey afrika'dan kolombiya'ya göçen bir arap olduğunu anlıyoruz. romanı iki günde okuyup yazarın kısa ve öz dili, alışılagelmemiş kurgusu ve sürükleyip yerlerde debelendiren üslubunun etkisinden bu satırları yazarken de kurtulamadığımı söyleyebilirim. -evet söylüyorum-

hala okuduğum kitaplardan etkilenip bunun hakkında bir şeyler yazıyor olmak çok güzel siz de gelin. maalesef her okuduğu kitapta oturup bir şeyler yazayım d(iy)emiyor insan. okuduğu yazar onu düşündürüp, ezberini bozup, kafasını bulandırıp, hissettiklerini yazmadan duramayacak kıvama getiriyorsa da peşini bırakmıyor onun. kafka'nın dediği gibi, "okuduğumuz kitap kafamıza bir balyoz gibi inmiyorsa niye okumaya devam edelim!" -niye edelim abi!-
kafka fazla haklı ben de etmiyorum.
kimse kusura bakabilir.


yazı birazcık spoiler içerebilir ama bu, kitabı okumamanız için hiçbir şekilde bahane olamaz. olmasın.
okuyunuz okutturunuz.
üzülünüz, üzmeyiniz sayın okur.
buyurunuz. -buyurmayınız-


pazartesi

“beni öldürdüler wene hala”*

öldürüleceğini kendisinden başka herkesin bildiği
ve
kimsenin bir şey yap(a)madığı bir adam
arap bir baba ve amerika güneylisi bir anadan olma
kıvırcık saçı yirmi yaşında
ölmeden önce bir saat uykuyla ayakta
hep ağaçlar görürdü rüyasında
ve annesi;
başkalarının rüyalarını yemekten önce aç karnına
anlatmaları koşuluyla doğru yorumlamakta üstüne
                                                         olmayan kadın
oğlunun gördüğü rüyada
yok! dedi hiçbir kötüuğursuz durum!

“kader bizleri görünmez kılar”
dedi savcı
birbirinden ayırt edilemeyecek kadar ikiz
kardeşler tarafından evinin ve dahi annesinin
üç saniye önce kapattığı kapının önünde
arkadaşı onu başka yerde ararken üstelik
eskimiş kasap bıçaklarıyla öldürüldü
üç gündür uyumayan ikizlerden ikincisi
-veya birinci olan-
“sanki iki kez uyanık olmak gibiydi”
diye anlatacaktı o günü,
yıllar sonra

santiago nasar’ı öldürdüler wene hala
neden öldürüldüğü hakkında hiçbir fikri olmadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder