var mı bişeyler

11 Nisan 2016 Pazartesi

rush









Rush, yönetmen Ron Howard’ın –beautiful mind’ın da yönetmeni- 2013 yapımı biyografik filmi. Başrollerinde Daniel Brühl ve Chris Hemsworth var. Filmi izlerken yönetmenin kim olduğuna enteresan bir şekilde bakmadım, ben ki, filmi izlemeden önce yönetmeninden oyuncusuna incik cincik eden adamdım. Kısmet demek ki bu sefer filmden sonraya bırakmış oldum bunu. Sonra dedim ki, “Ron Howard hep biyografi çeksin be!”. Laf olsun diye değil gerçekten sadece bu iki film bu kanıya varmak için yeter de artar.


Film 1970’lerde kıyasıya bir rekabet içinde olan iki Formula1 pilotunun en alt klasmandan zirveye çıkışlarına ve zirvede kim daha fazla duracak diye giriştikleri güzel ve bir o kadar da acımasız olan dönemi anlatıyor. Daniel Brühl, iki kez Formula1 şampiyonluğu bulunan ve ölümcül bir kaza atlatıp yüzünün yarısı yandığı halde hırs, disiplin ve çalışkanlığını zekasıyla harmanlayarak –aynı zamanda mühendis sayılır kendisi- zirveye çıkan Avusturyalı pilot Niki Lauda’yı. Chris Hemsworth ise bir kez Formula1 şampiyonluğu bulunan, “Hızlı yaşa genç öl” sloganını kendisine hayat felsefesi yapmış İngiliz pilot James Hunt’u canlandırmış. Her iki oyuncuda bence rollerinin hakkını fazlasıyla abartarak vermişler ama ben oyumu Daniel Brühl’den yana kullanıyorum. (bakalım siz kime vereceksiniz?)


Yazının bundan sonrası “Formula 1 ne abi ya?”, “araba yarışı mı?” “biyografi izlenir mi bea?” diye aklında soru işaretleri bulunan arkadaşlara gelsin. Açıkçası ben de öyle aman aman Formula 1 hayranı ya da takipçisi bir adam değilim. Formula1 olayını dünyaya tanıtan Michael Schumacher’i bilirim Kimi Raikonen’i severim kimilerini de sevmem. Toplasam üç beş de yarış izlemişimdir taş çatlasa… Yani demem o ki araba yarışlarıyla ilgilenmeseniz hatta Formula’nın ne olduğunu bilmeseniz de izlenebilitesi baya yüksek bir filmden bahsediyorum. Olay sadece yarış kazanmak ya da fiyuvv fiyuvv hızlı giden arabalar değil. Olay; insanın ne yapmak istediği, yapmak istediği şeyler uğruna neleri feda edebildiği, iyi bir düşmanın veya rakibin insana zararının mı yoksa faydasının mı olduğu? vs. soruların cevabını verirken iki rakip pilotun üzerinden iki insanın yer yer alaycı, iğneleyici gayet sürükleyici üstüne de gerilim ve aksiyonla güzelce karıştırarak kasmadan anlatıyor.





Bir diğer şey ise benim biyografi filmlerinde en dikkat ettiğim olay, oyuncuların gerçekten oynadığı karaktere –fiziksel ve ruhsal- benzeyip benzememesi. Ben buna çok takıyorum ve buna takmamdan daha doğal bir şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü sen biyografi çekiyorsan oynayan oyuncular gerçek karaktere fiziksel olarak benzeyecek kardeşim, yani o kadarını da yapın bir zahmet! Film bittikten sonra da ilk işim buna bakmak oldu. Karakterlere baktığımda gerçekten oyuncu seçimine ve makyajlara hayran kaldım. Öyle ki, Niki Lauda için Daniel Brühl müthiş seçim. James Hunt için zaten oyuncu bile aramamışlar şey demişler, “Ulan bu Chris Hemsworth aynı James Hunt’un gençliği bi biyografi filmi çekelim Hunt hazır Lauda’yı da buluruz bi şekilde.”


Filmin 1970’lerde çekildiğini söylemiştim. Kostümleri ve mekânları tarihe uyarlamak oldukça zor bir mesele ve iyi yapılmadığı takdirde film için dezavantaj olabilir ama bu konuda da filmde birkaç sahne dışında eksiklik göremedim.
Demem o ki, bu film zaman kaybı sayılmayacak derecede iyi.
Ben sevdim eller de izlesin.


Bu konuda çok iyi olup aklıma gelen diğer biyografi filmleri için buyrunuz:
Raging Bull
The Wolf of Wall Street
12 Years a Sleave
127 Hours
The İmitation Game
Malcolm X (1992)
The Theory of Everythink
l’m Not There
The Social Network.


Not: sıralama alfabeye göre yapılmamıştır.


Not2: bu yazı sinemagündem'de yayınlanmıştır.

http://www.sinemagundem.com/niki-lauda-mi-james-hunt-mi/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder